Bu bölge, kendine has özelliklerle tartımlı sanatlar bakımından yakın illerden farklı ayrı bir çevre vücuda getirmekle beraber, bu halin etraftan gelen etkilerin uzmanlaşmasından ileri geldiği ufak bir dikkat neticesinde ayrıca anlaşılır. Bahusus ki (özellikle) asırları aşan şahsiyeti de (kültürel kimliği de) aynı kaynaşmada özüyle mahfuz (saklı) kalmıştır.
Düğünleri her zaman çalgılı, pek az olarak da çalgısız geçer. Kız evinde başlıca tef, kemençe, ud (ayrıca gramafon gibi vasıtalar) , oğlan evinde ise davul zurna, kimi de zurna yerine klarinet yahut incesaz takımı, tulum (çoban gaydası), zilli tef, maşa (yine gramafon veya radyo) gibi musikî imkanları işletilir. Bu çalgılarla kadın ve erkekler kendi alemlerinde; Dik Ayak, Düz ayak, Fırlanma, Çiftetelli, Tamzara, Türkmen Kızı, Karadeniz, Temür Ağa, Hoşbilezik ve Bıçak Oyunu çeşitleri gibi mahalli ve milli oyunları toplu, yahut yalnız olarak oynarlar. Oynayışlarında bir mekik intizamı yaşandığı (yeknesaklığı "tekdüzelik, monotonluk" rağmen) müşahede edilir. Oyuncu ve seyirciler her vesilede fazlasıyla hoşnut edegelmiş olan çeşitlerdir.
Düğünden birkaç gün önceki "komşu kınası" adlı toplantıda, öğleden sonra herkes gelince kızların cümlesi (tamamı) veya yer elverişli değilse birtakımı el ele vererek halka çevirirler. Gelin olacak kız ile ev sahibinden mehel (münasip) bir kadını ortaya alırlar ve aşağıdaki türküyü koşturarak oynamaya başlarlar.
Türkü, iki gruba ayrılmış kızlar tarafından beyit beyit söylenir. Birinci grubun söylediğini ikinci grup tekrarlar:
Çaldı dibi durağım
Bu yıl yardan ırağım
Eğer yarim gelmezse
Olmaz benim durağım
Kına tasın al ele
Yak şu geline hele
Oy nereye nereye
Kazan kurdum deri'ye
Başladı kına bugün
Düğün kalsın geriye
Kına tasın al ele
Yak şu geline hele
Bu sırada yaşlı kadın kınayı gelinin başına yakmaya başlamıştır.
Şu Karaysar (Karahisar) kızları
Huy, husta (ahlakta) okur sele (meydan)
Dön geriye geriye
İşte döndüm geriye
Sıçrayın gelin kızlar
Kaynak verin geriye
Kına yakılma işi bittikten sonra gelini de halkaya sokup biraz oynatırlar. Bundan sonra türlü eğlenceler yapılır.
Düğün ve başka vesilelerle söylenilip oynanabilen mahalli türkülerden örneklerin sadece sözlerini aşağıya alıyoruz. Erkek toplantılarında söylenen Dik Ayak adlı Şebihkarahisar türküsü şudur:
Derenin kıyısında
Yılanın kemikleri
Seldi de geri durdu
Gavurun enikleri
Nakarat
Dere akıyor dere
Oda nafile yere
Al beni ***ür dere
Yarin olduğu yere
Nakarat
Kadın cemiyetlerinde oynanan ve söylenen Kelkit Türküsü (Fırlanma) :
Keklik taşta ne seker (oy, oy, oy)
Akıl başta ne gezer
Gel yanıma kız keklik
Kodun canıma keklik
Kınalı parmakların (oy, oy, oy)
Batır kanıma kız keklik
Kekliğim, kekliğim, gukguğum yar
Gerdanına güller ektiğim yar
Nedir elinden of çektiğim yar
Kekliğim özüyünen (vay, vay)
(Ah) Şirindir sözüyünen
Gel gel yanıma kız keklik
Kodun canıma vay keklik
O kınalı parmağın (vay, vay, vay)
Batır kanıma kız keklik
Nakarat
Keklik taşta el eyler (ey, ey, ey)
(Ah) Eşine gel gel eyler
Di gel yanıma yar keklik
Kodun canıma kız keklik
(Ah) Kınalı parmakların (ey, ey, ey)
Batır kanıma ye keklik
Nakarat
Erkek cemiyetlerinde söylenen ve oynanan Tek Ayak Türkmen Kızı:
Türkmen kızı süt pişirir
Hem pişirir, hem taşırır
Kepçeyi baştan aşırır
Leylim aman Türkmen kızı
Sen aklar gey, ben kırmızı
Gel gidelim obamıza
Sen sütler iç ben kımız'ı
Kız mendil, hele mendil
Kaldır kolların indir
Sar boynuma dolandır
Gir koynuma inandır
Mendilim bende bende
Bir ayvam kaldı sende
Ayva gibi sarardım
Din iman yok mu sende?
Kız mendil, mendil, mendil
Kaldır kolların indir
Seversen yürekten sev
Dilindeki yalandır
Kadınlarda Çiftetelli:
O çiftetelli
Mesnedi belli
Bir yar da sevdim
O da terelelli
Aygınım ben
Baygınım ben
Çiftetelli
Çaldığımdır bağlama
Kömür gözlüm ağlama
Ben buralı değilim
Bana meyil bağlama
Nakarat
Çaldığımdır hep keman
Benim halim pek yaman
Ölüyorum derdinden
Gel ol bana sen derman
Nakarat
Kadınlarda Fırlanma oyunu:
Çeçen kızı
Çeçen kızı çardaktadır
Soğu sular bardaktadır
Çifte benler yanaktadır
Haydi malım Çeçenkızı
Sen allar giy, ben kırmızı
Gel gidelim has bahçaya
Sen gül topla, ben nergisi
Evlerinin önü nane
Ben kül oldum yane yane
Gavur isen gel imane
Nakarat
Evlerinin önü susam
Su bulsam mendilim yusam
Arasam yarimi bulsam
Nakarat
Evlerinin önü çöplük
Çöplükten toplarlar iplik
Anası kızından keklik
Nakarat
Erkekler de "Karadeniz Türküsü"
Titreme Oyunu
Ha buradan aşağı
Ben inemem inemem
Küçüceksin sevdiğim
Sözüne güvenemem
Ha burası ne bayır
Gülün dikenden ayır
Sevdalıktan öleni
Kayır Allah'ım kayır
Ha buradan aşağı
Buzlar sallanır buzlar
Erkekler asker oldu
Arzuhal verin kızlar
Al aşağı vur dizi
Baban duymasın bizi
Baban duyarsa bizi
Öldürür ikimizi
Al aşağı aşağı
Fistan kırmalarını
Beğenemedim gelin
Senin durmalarını
Vay vay demeye geldim
Kaymak yemeye geldim
Değil meramım kaymak
Yari görmeye geldim
Aynalıdır aynalı
Konak pencereleri
Verseler yari bana
Cumağı geceleri
Kadınlar da düz ayak "Karadeniz Türküsü"
Giresun Kıyıları
Giresun'un evleri
Şımayıyan kaynama
Benim ile oynadın
Başkasıyla oynama
Ağam haydi yar haydi
Kunduram taştan kayıdı
Elin bir tanesine
Nasıl diyelim haydi
Giresun'un evleri
Başustanın yapısı
Benim için açılmış
Hapishane kapısı
Kadın ve erkek cemiyetlerinde söylenip oynanan "Hoşbilezik Türküsü" :
Fesim düştü yollara
Deryada, yolda
Başbuğumu vurdular
Baş karakolda
Hoş bilezik, hoş bilezik
Pakmakta yüzük
Ben yarimden ayrılmışam
Vay bana yazık
Bir oda yaptırdım hurma dalından
İçini donattım Acem şalından
Oda benim değil ahbap malından
Nakarat
Bir oda yaptırdım döşedemedim
Kahbe felek ile başedemedim
Yalvardım, yakardım eş edemedim
Hoş bilezik, hoş bilezik
Kolları nazik
Nazlı yardan ayrı düştüm
Can bana yazık
Bir oda yaptırdım yüceden yüce
İçinde yatmadım üç gün üç gece
Kurbanlar keserim sardığım gece
Nakarat
Bir oda yaptırdım dururum diye
Aldım martinimi (anam) vururum diye
Aklıma gelmedi ölürüm diye
Nakarat
Milli oyunlarımızdan Tamzara türküsüne gelince; bu türkü Tamzara'nın Demircilik Bağları'nın Karşıbahçe mevkiinden Çapkın Şerif'e aittir. Çapkın Şerif, halasının kızı Güllü'ye gönül vermiş, Güllü de o delikanlıya aynı kertede vurgunluk göstermiştir. Şerif, yetim ve mangırsız (parasız) bir delikanlı olduğu için eniştesi, yani Güllü'nün babası iki sevgiliyi birleştirmek yoluna katiyen yanaşmamıştır. Delikanlı da, kendi semtlerine 15 dakika uzaklıktaki Tamzara'ya bu kızın aşkına her gün gündüz ve gece gidip gelerek kızı kaçırmak üzere fırsat kollarmış. Nihayet, halasının da yardımıyla kızı kaçırmaya muvaffak olan Şerif, düğün dernek yapılmasına meydan verilmeksizin askere alınmış ve işte askerden bu türküyü yavuklusuna yollamıştır.
Bu türküye ve oyuna Erzurum Tamzarası denilmesinin sebebi, Tamzara'nın bir zamanlar Erzurum'a bağlı olmasındandır. İkinci şekle Giresun Tamzarası denilmesi de Şebinkarahisar'ın (eskiden il merkeziydi) şimdi Giresun'a bağlı bulunmasındandır.
Eski Tamzara oyununun türküsü şudur ve figürlerde yer yer değişmeler olmuştur:
Tamzara'dan gece geçtim
Karlı buzlu sular içtim
İnanmayın eş ve dostlar
Ben o yardan vaz mı geçtim ?
Leli leli Tamzaram
Ninni benim hoş balam
Tamzara'nın bayırına
Kuzu saldım çayırına
Tanrı benim şu Güllü'mü
Bağışlasın hayırına
Leli leli Tamzara
İki somun on para
Tamzara'nın tandırları
Kardan beyaz baldırları
Bizi baştan hep çıkaran
Karşı köyün andırları
Leli leli Tamzaram
Bir kez görün kaç balam
Tamzara'da maden suyu
Çok şirindir yarin huyu
Sorarsanız eğer bana
Türk oğludur onun soyu
Leli leli Tamzaram
Gel gidelim hoş balam
Tamzara'dan taş geliyor
Ala (el') gözden yaş geliyor
Karşı köyün şu kızları
Yiğitlere hoş geliyor
Leli leli Tamzaram
Mor sümbüllü hoş balam
Tamzara'dan yedi pınar
İçen onu herdem anar
Mor sümbüllü bağlarını
Görenler hep cennet sanar
Leli leli Tamzaram
Haydi benim maskaram
Çocuk oyunlarından olarak Yılbaşı gecesi (yani Rumî 13 Ocak gecesi) mahalli veya köy çocukları bir araya gelerek aralarından 4-5 çocuğu oyunu seçip, köy veya mahalle halkının yeni yılını kutlamaya gönderirler. Seçilen bir oyuncu çocuğun elinde uzun ip, onun ucunda da bağlı bir torba bulunur. İkinci çocukta da heybe veya bir çuval vardır. Geriye kalan üç çocuğun üzerine kilim, destar, çul gibi şeyler atılarak bir deve heybetine sokulurlar. Boyunlarına çan, kelek, çıngıl gibi şeyler takılır. Bir çocuk da deveci olur. Bir hayhuyla evleri dolaşmaya koyulurlar. Evde yapılacak oyuncular bulunmadığı takdirde ise, tek çocuğu Yılbaşı gelini yaparak onunla birlikte dolaşırlar. Her kapı önünde hususi (özel) bir türküyü bir ağızdan söyleyerek iyilik dileğinde bulunur, ayrıca bacadan torba sarkıtarak yemiş toplama adetini yerine getirirler. O sırada deve veya yılbaşı gelini de türkünün ayrı kaydasıyla oynayıp şenlik gösterirler.
Deveci Oyunu: El ele veren 10-20 çocuk yarım daire kurarlar. Dizinin bir başındaki çocuk deveci, diğer başındaki elebaşı olur. İkisi arasında şu konuşma geçer:
- Deveci?
- Ey canım?
- Develer hangi dağda?
- Uludağ'da
- Neler yer?
- Hurma
- Neler hazırlar?
- Dolma
- Bir kütük yuvarladım geldi mi?
- Geldi
- Gelin attan indi mi?
- İndi.
- Ne doğurdu?
- Bir oğlan, bir kız
- Adları ne?
- Yaprak iki toprak
- Sağ mı, öldüler mi?
- Öldüler
- Nereye gömdüler?
- Eşik beşik dibine.
- Ne ile gömdüler?
- Davul zurnayla.
- Öyleyse haydin biz de görelim, der ve hep birlikte davul zurna çalma taklidi yapa yapa elebaşının peşi sıra yürürler ve devecinin tuttuğu çocukla devecinin ara yerinden geçerler. Çocuklar, hep el ele tutuşmuş bulunduklarından devecinin yanındaki çocuğun elleri çaprazlama bağlı ve yüzü ters tarafa dönüktür.
Çocukların tümü aynı veçhile (şekilde) çaprazlama bağlanıncaya kadar her çocukta yukardaki konuşma birer defa tekrarlanır. En sonunda deveci ile elebaşı iki baştan bağlanmış olarak kalkıp, daireyi düzelterek oyuncuları düz bir çizgi düzenine sokarlar. Bundan sonra da elebaşı deveciye;
- Çek, uzasın, der.
Tarafeyn (iki taraf) çocukları kendilerinden yana çektiklerinden tarafların birinden nihayet çözülme vuku bulur ve herkes kendi tarafına düşen çocukları sayar. Hangi tarafınki çok çıkarsa, o taraf oyunu kazanmış sayılır. Hep birlikte el çırparak yeni baştan elebaşı ve deveci seçer ve oyuna devam ederler.
Oyunun yarışma ve konuşma yerlerine rağmen, davul zurnalı raks unsuru yine de katılabilir. Eski zamanlarda büyüklerce de oynanılmış, kıdemli bir tertip olduğundan hiç şüphe yoktur. Zamanla çocuk oyunları arasında hatırasını yaşattığı sanılıyor. Bir zamanlar, davul zurna oyunlardan olsa gerektir.
Çiftçi Oyunu: Toplu çocuk oyunlarından çoğuna yurtta raks unsurunun karıştığı görülmekle beraber, bu oyunun yapısında halka oyunu bilhassa vardır.
10-15 çocuk el ele vererek halka olurlar. İçlerinden biri elebaşı (ebe) olur, verdiği komutayla birlikte harekete geçilir. Çiftçilik taklidine başlarlar. Dairevi dönerken bir ağızdan ve kendi sesli (özel nağmeli) tekerlemesiyle şunları söylerler:
Hep verelim el ele
Yapalım halka hele
Açılalım geriye
Tarla olsun bizlere
Sonra ekeriz buğdayı
Çavdar, arpa pek kolay
Yaz gelende toplanır
Biçeriz alay alay
Pambuk (pamuk), kendir ve tütün
Hep ekelim biz bugün
Bitsin, olsun, satalım
Gelsin paralar bütün
Orda ekeriz darı
Yaprakları sapsarı
Toprazı kucak kucak
Yetişen darıları
Bazan ekeriz kabak
Yapraklar tabak tabak
Verince bir fırına
İstersen tadına bak
Haydi çiftçi arkadaş
Bu işlerle ol yoldaş
Uğraşanlar toprakta
Sonra çekmezler talaş (telaş)
"Sonra çekmezler talaş" diyerek oyunu bağlarlar. Sözler, çocuk karihasından (tabiatından, yaratıcılığından) kolay kolay doğamayacak kadar nazım olarak mazbuttur (derli topludur). Şu halde, bunun da eski büyüklerden çocuklara kaldığını düşünmek yanlış olmaz.
Kurdun koyun kapması ve daha ziyade çocuklarca yürütülen Halvacı (helvacı) Güzeli oyunlarında, keza kendine has türkülü yerler vardır. Raks unsuru, hepsinde aynıdır. Mesela fincan oyunu deyişlerine rağmen sessiz bir sahne haline belki kalbedilebilir (dönüştürülebilir) ve uzunca sürer.
Bir de pehlivan güreşlerinde hakem buyuruklarını (sunuşlarını, salâvatn'melerini) bu bölgedeki görünüşleriyle dinleyelim: Hakem, pehlivanlarını oynatarak güreş (güleş de denir) alanına getirir. Onlara halkı selamlatır. Her ikisini kol kola duruma getirerek rükûa getirircesine öne eğiltir ve daha başlangıçta halka yüksek sesle şunları söyler;
Türkler çıktı alana
Bak dolana dolana
Değer vermez yalana
Selam verdi kalana
Sonra, iki elini sırasıyla pehlivanların sırtına vurarak yine yüksek sesle onlara da şu deyişleri tevcih eder (yöneltir);
Haydi arslanlar haydi
Türk'ü gören aaa caydı
Demir bilekli Türk'e
Dost düşman saygı saydı
Birinin adı arslan
Öbürünün ki kaplan
Hasmına göz açtırma
Bir ok gibi var saplam
Hoplan, zıplan ok gibi
Karşında er yok gibi
Gözetin Türk sanını
Geçmiş atalar gibi
Bura erler alanı
Gez dolanı dolanı
Türk hiç aman istemez
Sevmez altta kalanı
Aldanmayın boş lafa
Kaptırman sakın kafa
Alır, hasmın altına
Çektirir sonra cefa
Boğa, tosun dinlemez
Üste çıkan inlemez
Çalış da erlik göster
Hasmın boş laf dinlemez
Hakem (bazen de cazgır) bunları söyledikten sonra pehlivanların sırtlarına vurarak onları meydane salıverir.
Pehlivan güreşlerimizin umumiyetle Peşrev, Yürüyüş gibi kendi havaları vardır. Davul zurna bunları vururken, bilhassa güreşe kapışılmadan ve el enseden önce, iki oyuncunun babayiğitçe tavırlarla meydanı ahengin tartımı dairesinde devrederek ağır ve heybetli çepeçevre dolaşmaları bir nevi (çeşit) ön raks sahnesi yaratır.
Şebinkarahisar'ın başlıca atasözlerinden biri şudur: "Davula vurup zurnadan haber almak". Şunu demek ister: Aldatmak yolundan hasmın düşüncesini kavramak.
Başka bir özlü nokta da, Yüzük Oyunu'nun sözleri arasındadır. Bir sürü türkülerinden birinde şöyle deniliyor:
Ormanda çoktur domuz
Oyunumuz oldu dokuz
Arkadaşlar çalın kopuz
Hey zalım nenni
Nenni de nenni!
Burada adı geçen kopuz'un Türk kültüründeki kıdemi meşhurdur. Bu mısraların söylenişi sırasında herkes ağzıyla, elleriyle bağlama, davul zurna çalar gibi taklitler yapar. Yüzük tekrar saklanarak ortaya getirildiğinde bulunamazsa deyişler yeniden yükselir:
Erzurum'dan aldık kına
Oyunumuz vardı ona
Börkler baştan yere kona
Hey gülüm nenni
Nenni de nenni
Bilir oynar, bilmez oynar
Akşamdan beri
Buradaki börk ve nenni (raks anlamında) hep en eski geleneklerden hatıralardır. Oyunun şu daha önce geçen ihtarlı beyitinde bir Toktamış sözü vardır ki Kımrî (Kimmer) İmparatorlarından önemli bir simayı hatırlatmaktadır.
Arkadaşlar fincanlar bak toktamış
Kara dayın çok y.......(silahlar) yoklamış
Şebinkarahisar, coğrafi bakımdan Karadeniz ile Orta Anadolu sınırı üzerindedir. Oyun ve türkülerinde bu iki bölgenin etkileşip bağdaşması sezilir. Karadeniz'in dinamik tartımı ile Orta Anadolu'nun uzun ağız veya ayrıca halaylarının kaynaşmasından Karahisar'da kendine has türkü ve halaylar meydana gelmiştir denilebilir.
Tamzara oyunu yurdun başka yerlerince de benimsenmiştir. Zaten her bucağın sekenesi (yerli halkı) her sevdiğini kendine mal etmekte ısrar gösterirse de, Tamzara adıyla başka yerlerde yürütülen oyun Karahisar Tamzarası'nın ancak bir kısım figürlerinden ibaret kaldığı açıktır. Bu oyunun Erzurum'a izafe edilmesi (bağlanması), Karahisar'ın bir zamanlar Erzurum'a bağlı kalmasından ileri gelmiştir. Yurdumuzda aynı sözlerle söylenen Oturak Havası da, o ezginin Karahisar'a aidiyetini ispata yeter.
Oturak Havası ve oyun olarak söylenen sözlerin ezgileri başka başkadır. Şu sözler mani tarzında ve Karacaoğlanvari bir çapkınca ifade taşıyor:
Tamzara iki yoldur
Bir sağ, biri soldur
İki göğüs arası
Cennete giden yoldur
Bu halaydaki tartımlı ayak değiştirmeleri dik ve keskin vuruşlarıyla, bilhassa diz vuruşlarıyla nefis bir manzara arz eder. Mûsikisi ince, ifadesi babayiğitçedir. Figürleri ihtişamlıdır. Makam değiştirimleriyle de renklidir.
Bir de Efeler türkülü oyunu orada dikkati çeker. Bu oyun, yurdun nice yerlerinde "Karahisar Horanı" diye tanınıyor. Gayet ince ayak değiştirmeleri arz eder. Ağır figürlerinde intizamlı inhinalar dikkati çeker. Şu sözlerinde bir kardeş kavgasının dili yaşar:
Efeler'den bir su içtim kanmadım
Kardeş bana düşman imiş bilmedim.