Çocuğun gelince süt dişleri
Büyür annenin sevinci
Su içlerinde çakıl tanesi
Ve mayhoş bir ağartı uçlarında
Eladır bu
Çiy damlası tırnakları
Diş goncasında acı bir kamaşma
Gülerken ağlaması
Deli kız kaptırır gönlünü
Aydede uçurur geceler boyunca
Ve durulur da pembeleri
Avuçlanmış bir su yalnızca
Yürüse sokaklarda denize baksa
Sözler, kokular
Boyuna ince bir düşünce
Eladır bu
Şair yüreği açar dikenleriyle
Konmasa da yorgun kuşlar
Bir kızdır koklayan
Tırnakları kanar, incelir düşleri
Eladır bu
Ah şair çocuk
Köpük toplar kızların koynundan
Sürer gökyüzüne güz günleri
Şu utangaç gökyüzü
Uçsa bulutlarla, kuşlarla konsa
Derelerin gümüş rengi
Çoğalır bir damla gözyaşıyla
Kadınlar ki solgun öykülerde
Kol kanattır çocuklara
Türküler, kederli aşk şiirleri
Eladır bu
Masamız bir yaz ayı. Sandalye
Gölgesi ağacın
Su damlacıkları düş kırıntılarıdır
Kuşların düşürdüğü
Senin yürüyüşünde
Yorgun bir yazmanın endamı
Sesin ki taçyaprağı
Ya da uçarı bir pembe
Soluğun terli, öfken terli. Sonra
Kilim yere serilir
Isınır taşlar suyun içinde
Kuyuların kumu çoğalır
Derin uykusuna dalar ay
Ya sonra
Sonrası bu işte
Kirinden pasından arınır dünya
Renk gelir dizlerime
Gölgeler ki içidir evrenin
Döker de seslerini
Kaybolur gider sokak içlerinde
Çocuk
Sıkıca kavrayıp resimli ipini
Gökyüzünü uçurur
Okunaklı yol şarkılarına çalıştık
Değişimdi ilk hecemiz
Deniz ki yorgun tavrıyla
O göksel kabuklarını
Yoğun bir çabayla kum üzerine
Değiştirir boyuna
Ve yaşlı balıkçı ömrünü
Kız ise kızlık zarını
Ovalar dağlara değişir. Dağlar
Çalışkan bulutlara
Sözün bekareti çocuğun dişiyle
Bir de gün saplanır güne
Gibi devrilir usulca. Ay
Bir entari düğmesi. Yıldızlar
Ah yıldızlar ise düşünce…
Balıkçı ile deniz, fikrini
Dağlar akbabayı değiştirir
Ve sırmalı kız geceleri
Gül kokusuna çalışır da
Bir ip kopar dantelinden ipince
Ağzında
Kırmızı erik çekirdeği
II
Şarkılar söylüyor tarlakuşu
Geçerken hüzünlü gül sandıkları
Üşüyor anaların gözyaşıyla
Güleç göller, utangaç gökyüzü
Ve reçine kokuyor üzümler
Taneleri iri yar gülümsemesi
Güzdür şimdi anıları okşayan
III
Uçarken mavi gönül kelebeği
Evlendi, çoğalsın diye çocuklar
Ve bitti sevda, savruldu goncası
Ölü güller taşıyor koynunda
Ellerinde boş bir kuş yuvası
Güzel olsun diye meyveleri
Yaşlanan frenkincirleri, boz alıçlar
Gibi soldu her gebe kalışında
Ah hangi üzgün cephede şimdi
Uykusuz geceleri, can yongası
Yazın bittiğini nerden mi biliyorum
Susuverdi ağustos böcekleri
Kemençelerini, şarkılarını
Vurup sırtlarına çekip gittiler
Nereden mi biliyorum yazın bittiğini
Arıkuşları daha bir kilim renginde
Taşa, toprağa
Daha bir yakın uçuyorlar
Yazın bittiğini nerden mi biliyorum
Bir beyaza çalışıyorum ben
Gurbete ve ölüme gidiyorum akşamüzeri
Bir giz ile bütünleşiyorum
Oturup yazacağım bunları bir güz
Havada yeleğimin terli resimleri
Nerden mi biliyorum yazın bittiğini
Şu kızın göğüsleri
Uçmaya hazırlanan yaz sonu havası
Ergenliğini alıp ***ürüyor rüzgar
Duyulmuyor dudağın derine yansıması
El ele duruşun yoğunluğu
Ve her yerde aynı ekmeğin kokusu
Elmanın ve öpüşmenin de
Ergenliğin tendeki esrimesi
Duyulmuyor kalbin dolaylı yorumları
Diz dize tutuşmanın Türkçesi
Savaşın acısı aynı her yerde
Bir çocuğun bilincimizi kamaştıran bakışı
Ah, aynı yoksulluğun sözcükleri
Duyulmuyor tenin tene ince sorusu
Terin tere sıvanan gülümsemesi
Kış ortasında bir ateşi
Ortasına alan insanların aynı devinimleri
Üzümü tane tane yemenin ustalığı
Ve aynı güle yürümenin edası
Duyulmuyor düşlerin uzun yolculuğu
İmgenin imgeye takılan halleri
Her yerde aynı sözün örgütlenişi
Ve ezgileri usulca savurmanın coşkusu
Ah, aynı taşın taş ile öpüşmesi
I
Nisan geçmiş buralardan
Yeşil izler, kekre kokular bırakarak
Ala kınalı topuklarıyla
Mayıs geçmiş buralardan
Dişi şarkılarıyla kadirne kuşları
Dağ elmaları yanık tadıyla
Ah gelmiyor koçak gönüllü yar
II
Kopuz gibi çalan yayını ve aşkını
Uzun ince mızrağını kuşanan
Asuman boyu, gök rengi gülüşlerini
III
Gül kokusudur Aslı ile Arzu
Hoyrat bir rüzgardan düşmüş de, usulca
Yurt edinmiş çoban ıslığını
Koca bir yalandır ilk başta masallar
Tanrılar ise bir avuç kum
IV
Tarih sahnesinden silindi
Gibi bir hüzün
V
Ölüme mi özendirdi tanrıça sevgilisini
Güz geçmiş buralardan
Denizi bir kilime serdim
Üst üste ekledim güzü
Aydede..
Ah, işte orada dur! Onardım da sözü
Taş gibi kavrayıp suları
Saçtım yüzüne gözüne
Sonra topladım çalısını çırpısını
Tenindeki çiy damlasını
Vurup hançeri beyaz rüzgara
Mor kınalar devşirdim
Soludum da tarlalar uçuştu
Gökyüzü gelip usulca
Konuverdi delişmen kızın sesine
Konsun konmasına da
'Da'sı var işte bir de
Hadi be neyse diyecektim
O Lekeler olmasaydı
Külotunun öyle gizli görünmesine
İlahi gökyüzü
Kamaşıp durdu günlerce
Çocuk şarkıları, ah, bir de
Kuytularda üşüyen
Dalgınca devşirilmiş, al benekli
Güzel bu kırların yüreği
Gülün en durusu çocuğa işlenen
Durgun sulardan sinmiş
Çağla tüten
Hüzünlenmek başını alıp giden yaprağa
Güzel bu şiirlerin ilahesi
Çocukça sevmek, yüreklerde muştu
Okul yolu uzunca bir şiir mi Lorca'dan
Saklar ya hayal kızları bakışlarını
Güzel bu
Sevdadır şiirlere yakışan
Koklamak çoğul göğüslerini kızların
Günbalı, püren ve kekik
Güzel bu öptükçe kuş kanadı
Barış çiğ düşümünde, kuğu fırtınasında
Büyür de yar olur şiire
Güzel bu ergenlik hüzünleri
Buyur edebilmek sevgiliye gülücükle
Gül kokuları, mahmur ve gönül hoşluğuyla
Okumasa da hiç kimse şiirlerini
Uçur sözcükleri uçur güz renkleriyle
Güzel bu
Kayıkları taşıyor martılar
Dalga ve yakamozları
Uçuyorlar denizin bittiği yerden
Gagaları çiziyor suları
Kanat vuruşlarıyla oyuluyor iskele
Kaleiçi güz uykuları
Bir çiçekle uçuyorlar
Kokmuyor solan taç yaprakları
Ah unutuldu
Hoş bir adı olacaktı
Boyunları büküktür selvilerin
Uça kona kumrular
Bulutları saçılıyor gül işlemeli
Ezberde evler bahçeler
Kızların sessizce büyüdüğü sofalarda
Güneş serilip üşümeli
Bir çiçekle uçuyorlar
Kekre miydi acı mı
Ela bir adı olacaktı
Uğruyor bağ arasına
Dallara çamur getiren incir kuşları
Sürme çekiyorlar usulca
Gökyüzünün mavi donuna
Çocukların bakışlarıyla olgunlaşan
Üzümleri aşırmaları
Bir çiçekle uçuyorlar
Kokmuyor solan tomurcukları
Unutuldu ah
Hoş bir adı olacaktı